Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol
   
  .
  SİVAS KATLİYAMI
 

Katliam `dan 14 Yil sonra et lokantasi iste Sivas Madimak oteli ! Biz sizleri unutmadik 14 yil deyil 114 yil arada gecsede ! Insanliga karsi gerceklesen bütün katliamlari kiniyoruz ve aniyoruz ! 

 


Sen hic ates`de semaha döndünmü...? Bizler ates`de semaha döndük... gerekirse yine döneriz...


      SİVAS TA YAKANLAR HALA YÖNETİYOR
                                       
Sivas'ta Yakanlar Yönetiyor Hala Nice yakılırsak yakılalım, nice katledilirsek katledilelim, Pir Sultanlar'ın geleneğini sürdürmeyen bir aleviliği asla kabul etmeyeceğiz... Sivas'ta Yakanlar Yönetiyor Hala Yakarak Bitiremediniz! Dışardakiler de insandı Zafer çığlıklarıyla yanan insanları seyredenler. İçerdekiler de insandı boğulan birini bırakıp gidemeyecek onunla ölümü paylaşacak denli (Turgay Fişekçi) Tarihimize "Sivas Katliamı" olarak geçen katliam, 2 Temmuz 1993'te gerçekleşti. Pir Sultan Abdal Kültür ve Sanat Şenliği'ne katılmak için Sivas'a gelen aydınların, ilericilerin, Pir Sultan aşkıyla tutuşan gençlerin kaldığı Madımak Oteli, islamcılığı kendine bayrak yapan gerici yobazlar ve faşistler tarafından kuşatıldı. Oteli kuşatan kendinden geçmiş güruh, önce oteldekileri linç etme histerisiyle oteli taşladı; ardından oteli yaktılar. 33 insanımız Madımak Oteli içinde yanarak veya dumandan boğularak can verdi. Vahşet ve vehamet! 33 insanın kendilerini "islamcı, şeriatçı, milliyetçi" diye nitelendiren binlerce kişilik bir güruhun kuşatması altında diri diri yakılması, Hristiyan engizisyonunun yöntemlerini hatırlatan bir vahşetti. Fakat bu vahşetten daha da vahşi ve dolayısıyla daha da vahim olan, bu vahşetin, şehrin ve ülkenin yöneticilerinin gözleri önünde gerçekleşmiş olmasıdır. Aslında Sivas Katliamı'nı "tüm yetkililer seyretti" demek de durumu tam ifade etmeye yetmez. Çünkü "yetkililer", yani oligarşinin bazı kesimleri, seyretmenin ötesinde, katliamı bizzat örgütleyenlerdir. Pir Sultan Abdal Kültür ve Sanat Şenliği'ne henüz birkaç hafta varken, Konya'dan, Kayseri'den ve İstanbul'dan (Ki bunlar tespit edilebilenler) gruplar halinde islamcı, faşist militanlar getirilerek Milli Gençlik Vakfı (MGV) yurtlarına yerleştirildiler. Şenliğin başlamasından önceki günlerde ve şenlik başladığı gün, gerici basın yalanlarla aleni tahrik görevini üstlendi (başta Trabzon olmak üzere, linç saldırılarının birçoğunda da gerici basının aynı rolü oynaması da dikkat çekicidir). 1 Temmuz'da şenlik vesilesiyle açılan standlara, söyleşi ve imza günü yapan yazarlara gericiler ve faşistler saldırdılar; polisin ve bir gün sonra linç güruhuna dönüşecek kesimlerin birlikte gerçekleştirdiği saldırılardı bunlar. Başka bir deyişle, bu saldırılar aslında katliamın hem habercisi, hem başlangıcıydı. Gerici basında tahrikler yayınlanırken, sesini çıkarmayanlar, 2 Temmuz'da camilerde "cihad" çağrısı yapılırken de görmezden geleceklerdi elbette. Çünkü plana uygundu bunların hepsi. Peki kimdi planın sahibi? İşbirlikçi Cem Vakfı, o zaman katliamın ardından yaptığı açıklamada "devletle halkın katliamlara karşı birlik olması gerektiğini" belirtmişti. Devletle halk, katliama karşı birlik olacaktı. Olabilir miydi? Böyle bir açıklama yapmak, devletin katliamda hiçbir rolünün olmadığını söylemekti. Cem Vakfı, demek ki, devletin katliamda rolünün olmadığına inanıyordu veya bile bile bu rolü gizliyordu. Kuşku yok ki, ikinci ihtimal geçerliydi. Çünkü, devletin katliamdaki rolü, tartışılamayacak kadar açıktı. Her şeyden önce, katliamı önlememekle sorumluydu devlet. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi, seyretmenin, önlememenin ötesinde bir sorumluluktu devletinki. Kimdi devlet? Olayların başından sonuna kadar bilgilendirildikleri halde, müdahale etmeyen Cumnurbaşkanı, Başbakan, ve bakanlardı. Hükümetti. Kimdi devlet? Sivas'ın valisiydi. Devlet, Sivas'ın emniyet müdürü, garnizon komutanıydı. Devlet, Madımak Oteli'nin, yani katliamın olduğu yerin çok yakınındaki 6 bin asker mevcutlu tugay komutanlığıydı. Sivas'ın belediye başkanı, Fazilet Partisi'nden Temel Karamollaoğlu idi. Karamollaoğlu, Tayyip Erdoğan'la, Abdullah Gül'le, Abdüllatif Şener'le, Bülent Arınç'la aynı partinin üyesiydiler o zaman. Karamollaoğlu katliamcı güruha hitaben yaptığı konuşmada "gazanız mübarek olsun!" dedi. Ve Erdoğanlar, Güller, Şenerler, Arınçlar bu gaza kutlamasını o zaman hiç mi hiç eleştirmediler... Nitekim, güruh, bu sözün ardından önce Kültür Merkezi'ne saldırmış, sonra da yönünü Madımak Oteli'ne dönmüştü. Neden ve kime karşı? Katliamın nasıl meydana geldiğini bilmek önemli, ama esas olarak neden ve kime karşı, ne için gerçekleştirdiği net olarak kavranmalı. Bunlar görülmediğinde, Cem Vakfı gibi, sapla sapanı, katille maktulu, mazlumla zalimi birbirine karıştırmak kaçınılmaz olur. Katliamın ardından iktidardakiler, düzen partileri, katliamın gerçek SORUMLULARINI ve gerçek NEDENİNİ örtbas etmek için birbirleriyle yarıştılar. İktidarda DYP-SHP koalisyon hükümeti vardı. Dönemin İçişleri önce "oteli sahibi kundakladı" diye akla izana sığmayan bir yalanla geçiştirmeyi bile denedi. Memleketin Cumhurbaşkanı Demirel'in, cuntacı Kenan Evren'in açıklamalarındaki ortak nokta "tahrik"ti; hani şu linç saldırılarının hepsinden sonra sık sık gündeme gelen tahrik.. Ve Başbakan Çiller'e göre de tahrik olanlar "halkımız"dı; halktan da kimsenin burnu kanamamıştı, yani şu "hassas vatandaşlar" hikayesi... Gerçek şu ki, Sivas Katliamı davasında katliamcıları RP'li Şevket Kazanlar sahipleniyor görünsede, aslında o zaman tüm düzen güçleri linççileri aklamış, sahiplenmişti... Çünkü linç güruhu, hepsinin ortak ideolojisinin, ortak "inancı"nın tetikçisi olarak sahnedeydi. Linççiler, katliamdan önce, Pir Sultan'ın heykelini sürüklemişlerdi caddelerde. Linççiler, bir kez daha asıyordu Pir Sultan'ı ve Demireller, Çillerler, İnönüler, Temeller, generaller de, Pir Sultan'a düşmandılar yüzyıllardır. Alevi direniş geleneğine saldırmıştı yani linççiler. Sonra, başta Aziz Nesin olmak üzere aydınlara "komünistler" diye saldırıyorlardı. Devrimci grupların dergi standlarına da "komünistler" diye saldırıyorlardı. Ve elbette Demireller, Çillerler, İnönüler, Temeller, generaller de, düşmandılar komünizme. Özetle, aleviler, aydınlar, komünistler, bu ülkenin faşist düzenine, sömürüye karşı çıkan herkes, bu planlı saldırının hedefindeydi. Ülke çapında infazların, katliamların, kaybetmelerin, faili meçhullerin, işkencelerin, Türkiye tarihinde eşi görülmedik bir şekilde tırmandırıldığı koşullarda bu katliam da saldırı politikasını tamamlayacaktı. Sivas'ta devrimcilerin önderliğinde direndi aydınlar ve alevi halk. Barikatlar kuruldu, gösteriler yapıldı, çatışıldı... Güçleri yetmedi belki katliamı durdurmaya. Ama Pir Sultan'ın direniş geleneğine layık olduklarını gösterdiler en azından. Katliamın kendisi kadar, Sivas'ta ve ülke çapında katliamı verilen cevabı da unutmamalıyız. Halk olarak, sol olarak güçlerimizi birleştirdiğimizde neleri yapabileceğimizin bilincinde olmak açısından unutmamalıyız. Mesela, katliamda yaşamını yitirenlerden 20'sinin, 6 Temmuz'da Ankara'da yapılan cenaze törenine 100 bin kişiyi aşkın kişinin katıldığını unutmamalıyız. Hrant Dink'in cenazesindeki kitlesellik ilk değildi bu anlamda. Ve yine ertesi gün İstanbul'da kaldırılan cenazelerde 10 binlerin tam 7 saat boyunca İstanbul caddelerinde "Sivas'ın Hesabını Soracağız" diye yürüdüğünü unutmamalıyız. Katliam, bize yani halka, yani sola karşıydı; direnmek, yapılabilecek ve yapılması gereken tek şeydi. Alevilik, Hüseyin'in Kerbala'da direnişidir. Gerisi yalandır, riyadır. Gerisi burjuvazinin aleviliğidir. Ezilenlerin direnişinden koparılmış bir aleviliği pazarlamaya çalışan alevi ileri gelenleri, "inanç önderleri" değil, şarlatandırlar. Bunlar, kendi çıkarlarını düşünenlerdir. Nice yakılırsak yakılalım, nice katledilirsek katledilelim, Pir Sultanlar'ın geleneğini sürdürmeyen bir aleviliği asla kabul etmeyeceğiz ve etmemeliyiz. Alevilik, direndikçe yaşamıştır ve öyle de yaşamaya devam edecektir. *** ÖLENLER Ahmet Özyurt, Asaf Koçak, Asım Bezirci, Asuman Sivri, Behçet Safa Aysan, Belkıs Çakır, Carina Cuanna, Erdal Ayrancı, Edibe Sulari Aybaba, Gülender Akça, Gülsün Karababa, Handan Metin, Hasret Gültekin, Huriye Özkan, İnci Türk, Kenan Yılmaz, Mehmet Ata, Metin Altıok, Muammer Çiçek, Menekşe Kaya, Muhibe Akarsu, Muhlis Akarsu, Murat Gündüz, Nesimi Çimen, Nurcan Şahin, Özlem Şahin, Sait Metin, Sehergül Ateş, Serkan Doğan, Serpil Canik, Uğur Kaynar, Yasemin Sivri, Yeşim Özkan ÖLDÜRENLER "Halkla [oteli kuşatanları kastediyor] polisi karşı karşıya getirmeyin... Olayda ağır tahrik var. Çatışma yok. Otel yangınında can kaybı var." (Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel) "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bu yangından zarar görmemiştir!.. Halktan kimsenin burnu kanamamıştır ve ölenler de çıkan yangından boğularak ölmüşlerdir." (Başbakan Tansu Çiller) "Bir defa şöyle bir fatiha okuyalım. Sonra şunların ruhuna el fatiha diyelim." (Refah Partili Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu şu anda da Saadet Partisi'nin Sivas 1. sıradan milletvekili adayı) "Merak etmeyin, gereken yapılacak! Kimsenin kılına dahi zarar gelmeden kurtarılacak..." (Başbakan Yard. Erdal İnönü) "Gereksiz bir konuşma sonunda çıkan olay, solcularla dinciler arasındaki çekişmeye dönüşüyor. Bunu önlemek lazım. İnsan dinsiz olabilir. Ama bunu ilan etmenin gereği yok." (Kenan Evren) "Olayın büyütülmesini doğru bulmuyorum... Bir futbol maçında da bu kadar insan ölebilirdi." (Dönemin muhalefet lideri Mesut Yılmaz) (YÜRÜYÜŞ dergisinden alıntıdır) 
Son Güncelleme ( 18 05 2008 )  



33 GÜL..

O güne dek görmediği kadar güzel güllerdi bu güller. Kan kırmızısıyla bahçesini kaplayan ve köyün meydanını dolduran bu güzelliği neden daha önce fark etmemişti ki? Halbuki kaç yıldır bu köyde imamdı. İyi de bu güller yerden nasıl bitmişlerdi?
Doyumsuzca seyretti bu güzelliği. Gökyüzü açık ve berraktı. Bu doyumsuz lezzet manzarasına bakarken ansızın ortalık karardı. Ne olduğunu anlayamadı. Telaşla güneşe baktı. Kararmıştı. Sanki tutulmuş gibiydi..
Birden tutulan güneş tekrar açtı. Yüzüne mutlu bir tebessüm yayıldığı an, genç imamın gözleri dehşetle büyüdü. "Aman Allah’ım!" dedi. Hızla güllere doğru koştu. Dallarından koparılmıştı bazıları. Yerdeydiler. Daha biraz önec doyumsuz bir manzararnın birer gülleriyken şimdi... şimdi nasıl olmuştu da koparılmıştı dallarından?
Genç imam, yerdeki gülleri topladı. Büyük bir şaşkınlık ve hayret içerisindeydi. Tam 33 gül... Tesbih taneleri gibi... Ansızın fark etti ki topladığı her gülün dalı kanıyordu. Kan damlıyordu ince ince, sızım sızım.. Korkuyla sıçradı. Yatağındaydı.
-Allah hayretsin. İnşAllah rüyanız hayırlıdır imam efendi, dedi ihtiyar köylü.
-Doğrusu mana yüklü bir rüya olsa gerek, dedi bir diğeri. Allah hayırlara çevirsin.
Güneş guruba yaklaşırken caminin önünde toplanan köylüler, ezanı bekliyorlardı. Köyün genç imamı, gördüğü rüyayı anlatmıştı. Gün görmüş bir-iki ihtiyar rüyayı anlamlı bulmuş, hayra yormuşlardı. Onlar konuşurken sabit bir noktaya bakan İmamın ağzından gayr-i ihtiyari iki kelime döküldü.
-33 gül!..
Bir köylü hatırlamış gibi hemen söze girdi.
-Sahi, haberleri izlediniz mi? Sivas olayı gittikçe büyüyor.
-Evet, doğru. Madımak oteli yanarken kimi dumandan, kimi telaştan atlarken öldü. Ölü sayısı 33’e kadar çıkmış galiba.
-Basın yayın da hep inananları suçluyor.
-Allah bu gidişatın akibetin hayretsin.
-Amin
İhtiyar bir köylü İmam’a seslendi.
-Hocam galiba vakit tamam.
Hoca anlamıştı. Ezan zamanıydı. Yerinden doğrulup minareye doğru giderken aynı ihtiyar elini alnına siper yaparak köyün girişine doğru baktı. Çevresindekilerle de konuşmayı ihmal etmiyordu.
-Deminden beri gözlerimi karşı patikadan alamadım. Kalabalık bir grup insan köye doğru geliyor. Neredeyse köye girecekler.
Tam bu esnada köyün girişinde yüz kişiye yakın bir grup görüldü. Bununla beraber İmam ’ın gür sesiyle okuduğu ezan sesi köyün semasında yankılandı.
Allahu Ekber Allahu Ekber! Allahu Ekber Allahu Ekber!..
Ezan sesiyle birlikte köye giren bir grupta hareketlilik başlandı. Bir kısmı caminin yanındaki köylülere doğru hızla koşarken, diğerleri köye dağıldılar. Garip bir durum vardı.
-Bunlar da kim dedi, ihtiyar köylü.
-Yabancılar galiba
-Ellerinde silah var...
Köylülere yaklaşan eli silahlı grubun başındaki adam sağa sola emirler vermeye başladı..
-Kimsenin kaçmasına izin vermeyin. Tüm köylüleri meydana toplayın. Kadınlar aşağıda, erkekler yukarda toplatılsın...
Bir an aval aval kendisine bakan köylülere baktı. Alacakaranlık çökmeye yüz tutmuştu. Ansızın bağırdı.
-Susturun şunu, dedi minareyi göstererek. İndirin oradan.
Yarım kalan bir ezan, köyün semasını mateme boğacaktı birazdan. Eli silahlı canilerin kiminin elinde fitiller, kiminin elinde benzin bidonları belirdi. Omuzlarında ve ellerinde ağır silahlar gözden kaçmıyordu.
Camide bulunan bazı köylüler de dışarı çıkarıldı. Genç olanların elleri bağlandı. Arap topar meydana sürüldüler.
O sırada elebaşlarının telsizinden sesler yükseliyordu.
-Komutan, komutan tamam.. Telefon hatları kesik tamam.
-Anlaşıldı tamam. Diğerleri ne yaptı?
-Sınır çevrildi, tamam.
Konuşmalar kalabalıktan kaçmamıştı. Anlaşılan köy kuşatılmış, telefon hatları kesilmişti. Ortalık bir anda karışmıştı. Adeta köye kabus çökmüştü. Evlere giren silahlı caniler buldukları zinet eşyalarını ve işe yarayacak malzemeleri alıp, gerisini yağmalıyorlardı.
Bir evde sesler yükseldi. Nurettin adında bir köy sakiniydi. Evinden çıkarmış, sürüklüyorlardı. İnadına direnen grubun başı, arkadaşlarına seslendi.
-Bırakın onu!..
Arkadaşları şaşkındı. Ellerinden kurtulan Nurettin, kaçıp evine sığındı.
-Yakın, dedi bir ses. Evini başına yakılmıştı Nurettin. 14 yaşındaki bir çocuk ve annesi misali... Bir çok evden alevler yükseliyordu, köyün semasını aydınlatıyordu. Her taraf tutumuş, her tarafta feryad-figanlar, vaveylalar vardı...
Nihayet meydana toplatılan köylülere, canilerin elebaşları konuşuyordu.
-Kormayın!.. Size bir şey yapacak değiliz. Sadece biraz konuşup gideceğiz..
O sırada bir-iki kişi kulağında bir şeyler fısıldadı. Doğrulup köylülere baktı. Bazı köylüleri adlarıyla kalabalıktan sordu. Kimi hasta, kimi yatalak, kimi de köyde değildi. Kalabalık da şaşkındı. Bu adamlar köyü ve köylüleri tanıyorlardı. Canilere daha dikkatle baktıklarında bazı simaları tanır gibi oldular. Sanki komşu köydendiler. Artık şüpheleri kalmamıştı.
Canilerin elebaşı haykırıyordu.
-Bir daha bakın!.. Tüm evleri arayın. Hasta, yatalak demeden herkesi toplayın. Gelmeyen olursa evini başına yıkın. Çabuk olun!...
Köy, tam bir felaket yerine dönmüştü. Korkuyla bekleşeyen köylüler olanlara anlam veremiyor bir vaziyette apııp kalmışlardı. Elleri bağlı gençler, öfkeden mırıldansalar da çaresizlik kol geziyordu. Eli silahlı caniler köylülere sataşıyor, dövüyor, hakaretlerde bulunuyorlardı. Korku ve dehşet sinmişti meydana.
Biraz sonra elebaşları konuştu canilerin.
-Duymuşsunuz şimdi, sizin gibi gericiler Sivas Madımak Otelinde 33 insanımızı yakarak öldürdüler... Bunu unutacağımızı mı sandılar? Sivas’ın intikamı alınacaktır. Bunu böyle bilin. Ayrıca sizi ihtar ediyor ki bu köyü terk edeceksiniz. Bu topraklarda durmayacak, def olup gideceksiniz. Ve bu günü asla unutmayacaksınız...
Heyecan içinde kendinden geçmişçesine köylülere nutuk çekip propaganda yapan canilerin elebaşı ansızın durdu. Telsizinden sesler yükseliyordu. Hemen geri çekilip biraz uzaklaştı. Telsizinden aldığı emirle adamlarına döndü.
-Sivas’ı unutmadık. Sivas’ın intikamını alıyoruz, Ateeş..
Bir anda yargısız infazın en vahşi şekliyle savunmasız-silahsız köylülere kurşunlar yağdı. Makineli silahlar, kurşun kurşun ölüm, kurşun kurşun vahşet kusuyordu. Masum köylülerin üzerine şarjörler boşalıyordu.
Biçilmiş ekin misali patır patır döküldü köylüler. Ne olduğunu anlamadan cansız cansız yere yığıldılar.
-Sağ kalan var mı bakın bakalım?
Elebaşlarının emriyle cansız yatan köylüler arasında dolaşan caniler, hayat emaresi olanların başlarına tek tek kurşun sıkıyordu. İçlerinden birkaçı keyifle bağırıyordu arkadaşlarına.
-Başlarında takke olanların takkesini başlarına mıhlayın.
-Sakalı olan softaları da unutmayın ha!
Bu katliamı neşe içinde gülere yapan caniler "Sivas’ın intikamını alıyoruz" diye haykırıyorlardı.
-İmamı ne yaptınız, dedi canilerin elebaşı. Göremiyorum onu..
Arkasındaki cani kahkayla güldü:
-Minareden indirip ağzına namluyu dayadım komutan. Hah hah hah!
Boynundan nefes alması için bir delik açtım. İki şarjörüm heder oldu... Hah hah hah!
-Kadınları getirin, dedi elebaşı. Çabuk olun. Birazdan feryatları göğü inleten kadınlar getirildi. Erkeklerini kanlar içinde gördüklerinde adeta çıldırmışlardı.
-Onları da kocalarının yanlarına gönderelim mi? dedi elebaşının sağındaki cani.
-Hayır, dedi kanlı manzarayı izleyen elebaşı. Onlar sağ kalmalı. Yaşadıkça bu acı onlara yeter. Haydi toplarlanın, gidiyoruz.
Karanlık kalpli cahiler, karanlıkta kaybolup gittiler. Arkalarında 33 masun insanın cansız bedenlerini bırakarak...
İhtiyar adam, torununun ellerinden tutmuş, köyün mezarlığından aşağıya doğru iniyordu. Elindeki tesbihi çekerken 33.tesbih tanesinde durdu. Köye inen yamaçta hatırlamış gibi elini tuttuğu torunun seslendi..
Ey Şehit İmam yavrum.. 33 gül ağıtını dedene söyler misin?
Davudi bir ses hüzün dolu terennümle yamaçtan köye doğru yayılıyordu.
Bırak beni ağlayayım yüreğiiim...
Ağıtlarla dağlanayım öleyiiim
33 gülü tesbihime dizeyiiim
Her güle bir bülbül olayım aşkla öteyiiim;
Başbağlar...

İlahi!
Kanlarını ilay-ı kelimetullah uğruna döken aziz şehitlerimizin mekanını cennet eyle..
Tağutun zulmünü, onların davasını sürdüren yiğitlerin eliyle söndür!
Kafiri, aziz şehitlerimizin pak kanında boğ!
Bizleri de onların yolundan giden kullarından eyle!
Ve bizleri onlarından şefaatinden eksik etme!
Amin..

KATLİAM NASIL GERÇEKLEŞTİ ?

Hedef seçilmiş, ekipler hazırlanmış ve hain plan uygulanmaya başlanmıştı.Köyün etrafı kuşatılmış, telefonları kesilmişti. Köyün in­sanlarının az sonra başlarına geleceklerden haberleri yok.Namaz vaktidir.Hoca güzel sesiyle ezan okumakta, köyün erkeklerinin bir bö­lümü cami avlusunda abdest alırken, bir bölümü de abdestlerini evlerinde almış, camiye doğru hareket etmekte.Köy sessiz; Hergünkinden daha sessiz.
Başbağlar köyünde bugün bir farklılık var.Hava diğer günler­den daha güzel.Dağlar bu şirin köye tebessüm ediyor adeta.Hocanın okuduğu ezanla, bir hüzün doluyor köyün insanlarına.Farkında olma­dan hoca ezanı bir hoş ve hüzünlü okuyor. Az sonra olacakları hissetmişçesine hoca ağlıyor adeta.
Başbağlar’ın insanları bugün suskun, konuşmuyor .Olacak bir-şeyler belli ki... Ancak korku yok kimsede.Gökyüzü tebessüm ediyor Başbağlar köyüne.Hocanın okuduğu ezan sesi bir anda kesili-yor.Köyde bir panik yaşanıyor ve hocanın sesi duyulmuyor artık.Az önceki duygusallık, bir anda, acıya ve çocukların ve kadınların bağı-rışmalarına bırakıyor yerini.
5 Temmuz 1993. Saat 20.30. Köyün etrafında ve içinde yüz ci­varında gözü dönmüş cani.Suçsuz, günahsız insanları öldürmeye ni­yet etmiş bir grup dağ eşkıyası.

HOCANIN SESİ DUYULMUYOR

Saat 20.30 sıralarında hoca elinde mikrofon, yüzü duvara dö­nük ezan okuyor.Hoca, arkasından gelenleri görmüyor.Ezan daha bitmeden hocanın ensesine bir tokat iniyor.Hoca arkasını dönünce, eli silahlı militanları görüyor.Ezan yarım kalmasın diye "Bırakın eza­nı tamamlayayım" dese de, dinletemiyor.Yaka paça sürükleniyor.Ay-nı anda camide mevcut bulunan cemaat de dışarı çıkarılıyor.

CAMİDE BULUNMAYAN ERKEKLER TESPİT EDİLİYOR

Caminin içinde olmayan köyün erkekleri tespit ediliyor.Falan fi­lanı getirin diye emirler yağıyor.Baskın yapanlar aradıkları insanları ismen biliyorlar.Sıradan bir baskın değil bu.M Hitanlar, evlere dağılıyor, kadın, erkek, çocuk hepsini dışarı çıkarıyorlar.Zaten Adil Hocanın okuduğu akşam ezanının birden bire yarıda kesilmesine köy hal­kı bir anlam verememişti.Köyün içinde bulunan militanlar, kısa süre­de köyde bulunan tüm insanları bir araya topluyorlar.

OLAYI YAŞAYANLAR ANLATIYOR

Katliamı yaşayanlardan E.A gördüklerini şöyle anlatıyor;
"Akşam namazına duracaktık ki torunum geldi.Anarşistlerin kö­yü bastığını söyledi.Ben de hemen kapıyı kapattım.Kapıyı kapatır­ken, beni gördüler.Gelip kapıyı açmamı istediler.Ama ben kapıyı aç­madım.Döndü gittiler.Biz namazımızı kılıp dua etmeye başladık.Pencereden baktım ki komşunun kapısını kırıp evdeki erkeği dı­şarı çıkardılar.Bir adamı başına diktiler.Tüfeği dayadılar ve bekleme­ye başladılar.Birkaç kişi geldi, bizim kapıyı kırıp içeri girdiler ve evde erkek olup olmadığını sordular.Erkeklerin evde olmadığını söyleyin­ce, evin içine girdiler.O sırada yanımda bulunan parayı onlara doğru uzattım, belki parayı alır da bir şey yapmadan çekip giderler diye.Pa­rayı aldılar, tüfeğin ucuyla beni, gelinimi, torunumu iterek dışarı çık­mamızı istediler.Çıkarken geri döndüm ki odaya bomba koyuyorlar.Dışarı çıktıktan sonra evi ateşe verdiler.Beni götürürlerken itti ve kaktılar.Hasta ve yaşlı olduğumu söyledimse de beni sürüklediler.Kadınların toplandığı yere götürdüler.Etrafımıza bomba koydular.Bir taraftan evleri ve arabaları yaktılar.İçlerinde bayan olan terö­rist ziynet eşyalarımı istedi.Olmadığını söyleyince "Siz İstanbul Karagümrükten geliyorsunuz, sizin altınınız olmaz mı ? " dedi.

KATLİAMI GERÇEKLEŞTİRENLER KÖYÜ İYİ BİLİYORLARDI
Baskın sıradan bir baskın değil.Sanki katliamı gerçekleştiren­ler daha önce köye birkaç defa gelmişler. Öyle ki köyün tüm mahalle­lerini ve köyde yaşayanları biliyor, ne tesadüf ki İstanbuldan köye ta­til için gelen misafirlerin bile bulundukları evler tespit edilebiliyor.Ve siz İstanbul Karagümrükten geldiniz ifadesini kullanabiliyorlar.Köyde bulunan kadınlardan F.P. yaşadıklarını ağlayarak şöyle anlatıyor;
"Militanlar, kapının önünden ismen çağırıyorlardı köyün insan­larını.Selim Pato, sen gel dediler.Görümcemin oğluna, Recep sen de gel, dediler. Doğru camiye dediler.Ben içeride pencerenin önünde oturmuş dinliyordum. Birkaç militan sokaklara dizildi. A.C’yi çağırdı.
Bu adam yanımızdaki ilçenin köyünde oturuyordu.Bizde tırpan yapı­yordu. Onu görünce hayrete düştüm.Daha sonradan biz kadın ve ço­cukları da topladılar. Derenin yanında toplandık.Başımıza bir kız, bir erkek militan koydular.Erkekleri de öbür tarafa topladılar."
Kanlı bir katliama Başbağlar köyü sahne oluyordu artık.Bu dağ köyünde yaşayan insanlar, üstelik çoğu da yaşlı, suçsuz, günahsız olmalarına rağmen, hain kurşunlara hedef oluyorlardı.Artık köyde ya­nan evlerin alevi ve kurşun sesleri duyuluyordu.Köy sakinlerinden G.D. "Biz kadınları topladıkları yerde havaya uçuracaklarmış, Allah kurtardı bizi, dereye topladıklarında yanımıza bir şey koydular.Biz tel­siz var sanıyoruz.Ne konuştuğumuzu dinlemek için telsiz koydular sanıyoruz. Aramızda sessiz sessiz konuşuyoruz. Meğer bombaymış.Dereden çıkmışız, bomba patlamış." Köyün erkekleri öte tarafta kurşuna dizilirken, kadınlar ve çocuklar dere kenarında, yanlarına konan bombadan habersiz, militanlar köyü terk ettikten sonra dere­den ayrılıyorlar.Ayrılmasalar, köydeki erkeklerin akıbetine kadın ve çocuklar da uğrayacaktı.Militanlar, sloganlar atarak kanlı eylemlerini gerçekleştirdiler.Kadınların ve çocukların ağlaşmaları ve köyün ta­mamen yanması onlara adeta büyük bir zevk veriyordu.

BİR DAHA OKULA GİTMEYECEKSİNİZ

Kanlı katliamın gözü yaşlı tanıklarından N.L. " Köye geldiler silahlı silahlı adamlar.Sırtlarında bombalar vardı.Gözümün önünde silahlarını ateşlediler.33 kişiyi kurşuna dizdiler.Ben onların yanında duruyordum.Hepsi sizin gibi bizim gibi konuşuyorlardı.Benim yanım­da bir tane çocuk vardı.Çocukları tutuyorlardı "Bir daha okula gitme­yeceksiniz." diyorlardı.Ben dedim ki: Oğlum niye okula gitmesinler ki? Birisi elini benim omuzuma dayadı." Konuşma sen ne anlarsın?" dedi.Köyü üç dört defa dolaştılar kim var kim yok topladılar.Allah kimseye göstermesin, göz önünde insanların öldürülmesi çok acılı bir durum."
Katliamı gerçekleştirenler köydeki insanları toplarken: "Size bir şey yapmayacağız, sadece konuşacağız." diyorlardı.Ancak mili­tanların hareketleri ve gözlerindeki ifade durumun hiçte öyle olmaya­cağını gösteriyordu.
Militanlar, köyde gerçekleştirdikleri katliamda kinlerini yenememiş olacaklar ki, köydeki evleri, araçları ateşe verdiler.Evlerin yanında bulunan ahırlardaki hayvanlar da çıkan yangınlarda diri diri yandılar.

KONUŞMA YAPACAĞIZ

Başbağlar köyünün muhtarı: "Militanlar camiye girdiklerinde sanki beni tanıyorlarmış gibi yanıma geldiler.Daha önce teröristle karşılaşmadığım için çok korktum.Benim yanıma geldiler.Tehditler yağdırıp bütün köyü yakacaklarını; ancak kimseyi öldürmeyecekleri­ni söyleyerek bu eylemin amacının T.C. "ye bir uyarı niteliğinde oldu­ğunu belirttiler.Daha sonra erkekleri köyün dışına çıkardılar ateşe başladılar.Ben arka sıralarda olduğum için biri göğsümden ikiside bacağımdan üç kurşun yedim.Ölmüş gibi yaptım canımı kurtardım." diye anlattı olayı.
Yine köyün erkeklerinden yaralı olarak kurtulan S.A. :" Cami­de namaz kılıyorduk/İkisi kadın çok sayıda militan namaz ortasında ellerinde silahlarla camiye girip namazı bozdular.Daha sonra bizi si­lah zoruyla dışarı çıkardılar.Bize : "Korkmayın sizi öldürmeyeceğiz" dediler. Daha sonra bizi köyün yüz metre dışındaki kavaklık bir yere topladılar.Burda yaklaşık bir saat propaganda yaptılar."Hükümet ku­racağız, T.C. sizi ve bizi Türk-Kürt-Alevi-Sünni demeden katlediyor. Hesap sormaya geldik.Birbirinize sarılın" dediler.Daha sonra militan­ların lideri olan kişi telsiz görüşmesi yaptı ve ateş serbest diye bağır­dı.Otomatik silahlarla üzerimize ateş açtılar.Aramızda sağ kalanları ayrıca yakından ateş ederek öldürdüler.Ben kenarda kalmıştım.Ölü numarası yaptım.Sırtımdan iki kurşun yedim."
Silah sesleri dağlarda yankılanıyor.Köyün tüm erkeklerini bir araya toplayan teröristler bir buçuk saat propagandadan sonra elin­deki makineli tüfeklerle ölüm kustular.Şehit olan masum insanların feryatları ve atılan kurşunların çıkardığı gürültü Munzur Dağlarında yankılanıyordu.Ne çareki Başbağlar’dan çıkan feryat seslerini kimse duyamıyordu. Katliam sonrasında şehitlerin üzerinde ve etrafında tam beş yüz elli mermi kovanı bulundu.Kanlı baskının bilançosu: Yirmi dokuz kişi kurşunlanarak şehit edilmiş, biri çocuk biri kadın, dört ki­şi de evlerinin içinde diri diri yakılarak şehid edilmiştir.Köyde bulunan tüm evler ve araçlar yakılmış. Başbağlar köyü büyük bir ızdırapla sabahı beklemektedir.

GELDİKLERİ GİBİ GİTTİLER

Militanlar topluca geldikleri köyden istediklerini elde ettikten sonra gittiler.Başbağlar köyü karanlıktır artık.Gökyüzü Başbağlar’a ağlıyor.Birkaç saat önce ne ezanı okuyan hoca, ne ezanın okunduğu cami, ne de camideki cemaatten eser kalmamıştır.
Şimdi Başbağlar’da yaşlı ninelerin ve çocukların feryat ve fi­ganları duyuluyor.Militanlar köyü terk ederken Şehitlerin yanlarına bir bildiri bıraktılar.Bu bildiriyle ülkemizdeki Alevi-Sünni çatışmasını çıkarmaya çalıştılar.Söz konusu bildiride bu katliamın Sivas olaylarına misilleme olduğu belirtiliyordu.

KATLİAM SONRASI KÖYE BIRAKILAN BİLDİRİ

Kamuoyuna duyurulur;

" Partimizin top yekun savaş ilan ettiği ve ulusal kurtuluş müca­delemizin çok önemli aşamalar kaydettiği bu dönemde sömürgeci, faşist Türk Devleti’nin yurtsever halkımız üzerindeki katliamları en vahşi biçimde sürdürülmektedir.Her alanda bir çıkmazla karşı karşı­ya olan sömürgeci T.C., Kürt halkını çağdışı baskı, işkence ve zulüm uygulamalarıyla yıldırmaya, durdurmaya, pasifleştirmeye çalışırken, katliam uygulamalarına Sivasta bir yenisini daha ekledi.

.2 Temmuz günü 40’a yakın insanımızın ölümü 60’a yakınının da yaralanmasıyla sonuçlanan olay, devletin bilinçli bir provokasyo­nunun ürünüdür.Ve bunun sorumlusu devlettir.Geçmişte Maraşta, Çorum’da, Sivasta sahte bir Alevilik-Sünnilik çelişkisi yaratarak halkı­mızı birbirine düşüren ve katleden devlet, bugün de benzer çelişkileri hortlatarak mücadelemizi bastırmak istiyor. Bu olay geleneksel Osmanlı Politikasının bir devamıdır.Mücadelemizin Kürdistan toprakları olan Sivas’a kadar yayılmasını önleyemeyen faşist TC. Devleti, bu durumu hazmedememiş, çeşitli tahrik ve provokasyonlarla burada yaşayan Alevi Kürt halkımıza gözdağı vererek pasivize etmeyi ve sindirmeyi amaçlıyor

Ancak şu çok iyi bilinmeli ki halkımız artık sahipsiz değil-dir.Halkımız artık kendisine yapılan bu katliamlara karşı sessiz kalmıyor.Sivastaki halkımıza karşı girişilen bu katliama da gereken ce­vabı verecektir.En ağır biçimde bunun hesabını soracaktır.Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.Sivas’ta şehit düşen onlarca masum insanımızın kanı yerde kalmayacaktır.Eğer bu yönelimlerini T.C. sür­dürürse en ağır şekilde bunun karşılığı verilecektir.Atacağı yanlış bir adımın bedeli çok ağır ödetilecektir.Bu hiçbir zaman unutulmasın.Bu eylem Türk Devleti T.C. eğer savaşı kurallarına göre oynamaz, sivil halkımız üzerine katliam provasını sürdürürse çok daha kötü sonuç­lar doğabilir. Ve bunun tek sorumlusu da faşist T.C. Devleti olacaktır.

Yaşasın başkan Apo-Yaşasın PKK.Yaşasın Kürdistan ulusal bağımsızlık mücadelesi.Kahrolsun sömürgecilik emperyalizm ve ha­in işbirlikçiler.Katliamlar halkımızı yıldıramaz."

Bu bildirinin bırakılması kafalarda soru işareti bırakmıştır. Zira terör örgütü gerçekleştirdiği çoğu katliamlarda bildiri bırakma ihtiyacı duymamıştır. Kitabın başında da belirttiğimiz gibi Başbağlar köyünü basanların hedefi, 2 Temmuzda meydana gelen Sivas olaylarını ba­hane göstererek ülkede Alevi Sünni çatışması meydana getirmektir.

VAHŞET

30 erkeğin 27’ si hain kurşunlara hedef olup can verirken 5 ki­şi de evlerinde diri diri yakıldı. Ölenlerin yüzleri tanınmaz haldeydi. Kiminin kafatası parçalanmış , kimisinin de bağırsakları vücudundan dışarı çıkmıştı. Diğer tarafta tutulan kadınlar sabahın olmasıyla er­keklerini aramaya çıktılar. Köyün yüz metre ilerisinde, köyün tüm er­keklerinin parçalanmış vücutlarıyla karşılaştılar.
Başbağlar katliamından 14 saat sonra güvenlik kuvvetleri Başbağlılar köyüne ulaşabildiler. Başbağlar katliamında şehit olan 32 kişi Kemaliye’ nin Başpınar nahiyesinde toprağa verildi . Yine aynı gün köyün imamı Adil Torun, Erzincan merkezinde toprağa verildi. Köyde bulunan kadınlar ve çocuklar İstanbul ’daki akrabalarının ya­nına gönderildi. İstanbul’ da bulunan Kemaliyeliler, yapılan katliama ve katliam sonrası militanların bıraktıkları bildiriye karşılık aşağıdaki bildiriyi bastırarak İstanbul sokaklarında dağıttılar

  Sivas Drami - Asik Mahsuni Serif

sizden gelen şiirler

HAYAT...
kimi zaman zahmetli
kimi zamanda yorgun
kimi zaman üzüntülü
kimi zaman sevinçlidir 
belkide yaşanmamıştır

onlar alışmamışlardı hayata
kopardılar  35 gülü dalından
kara leke olarak gecti tarihe
sivas madımaktaa

yazan=cıbır ali


      sivas
tek sivas değildir içimizden vuruluşumuz
nice duyulmamış acılarımız var
kırsalarda kanadımızı seyredilir uçuşumuz
unutamasak da değil kalbimiz dar

ayrılmak zamanı  geldi sürüden
geleceği gör şimdiden
zaman kardeşlik zamanı
dost olduğun bilindin sözünden


ozan olup çalacağıma saz
haykırmak sevgiyi hoş değil midir?
yiyecek yemeğimiz olsa da az
paylaşmak kardeşçe güzel değil midir?

yazan=ali düzgören



kor bir ateştir yüreğim
coşku büyüttüm koynumda
oğul (kızım) gitme demedim
omuz verdim kavgasına

bulutlar ağlar dağlardan akar
savrulur zindanlara
zinciri kırar duvarı yıkar
kavuşuruz meydanlarda

boy veriyor karanfilim
özgür günün müjdesiyle
kızım (oğul) gitme demedim
soluklar verdim sesine

boran ayırdı elimi
onun sıcak ellerinden
baş eğmez kar çiçeği
onurla yanındayım ben

grup yorum

     BEYAZ GEMİ

Behçet Aysan "Beyaz bir gemidir ölüm" adlı şiirini okuyorum.

Çünkü beyaz bir gemidir

ölüm

Siyah denizlerin hep

çağırdığı

batık bir gemi

sönmüş yıldızlar gibidir

Yitik adreslere benzer

ölüm

Yanık otlar gibi.

DR.BEHÇET AYSAN

 
  Bugün 55 ziyaretçi (283 klik) kişi burdaydı!

 
 
......
Online Sinemanın Tek Adresine Gitmek İçin Tıklayınız !